Direniş bitip soyguncular yakalanınca da rehineler soyguncuların aleyhine konuşmamıştır, soyguncuları korumaya ve suçlarını örtmeye çalışmıştır. Bundan sonra tarihte yüzlerce olayda bu durum meydana gelince bu durum psikoloji dünyasında Stockholm sendromu olarak anılmaya başlamıştır.
Mazoşizm ile karıştırılmaması gerekir, mazoşizmde kişi kendine zarar veren kişiden değil, zarar verilmesinden hoşlanırken Stockholm sendromunda kişi bir eyleme değil, bizzat kendini rehine alan kişiye aşık olur. Stockholm sendromunun gerekçelerinden biri rehin alan kişi ile rehinenin uzun süreli olaylarda birbirini artık yakından tanımaya başlamasıdır. Rehine, kendini rehin alan kişinin neden bunu yaptığını kavrar.
Bazı insanlar bu sendromun hemen hemen her uzun ilişkide görüldüğünü söylemektedirler. Uzun ilişkilerde kişiler mutlaka bir yerlerde ters düşerler ve tartışmaya başlarlar. Birbirlerine olan aşklarından (veya çıkarlarından) dolayı buna katlanırlar ve geri adım atarak tartışmayı sonlandırırlar. Bu, bir kişinin hem sevilen hem de nefret edilen tarafları varsa arkadaş ortamında da ortaya çıkabilir ancak aşk yaşanmaz, arkadaşlık bağları güçlenir. Bu Stockholm sendromu kapsamına girmemektedir, çünkü Stockholm sendromunun tanımında aşk kelimesi vurgudadır.
Bu sendromu içeren, konu alan veya bu sendroma değinen bazı filmler:
- The Collector (1965 yapımı, Korkunç Koleksiyoncu)
- Dog Day Afternoon (1975 yapımı, Köpeklerin Günü)
- The Getaway (1994 yapımı, Sonsuz Kaçış)
- A Life Less Ordinary (1997 yapımı, Olağanüstü Bir Hayat)
- The World Is Not Enough (1999 yapımı, Dünya Yetmez)
- V for Vendetta (2005 yapımı, V for Vendetta)
- In Time (2011 yapımı, Zamana Karşı)
- Labor Day (2013 yapımı, Başka Türlü Bir Aşk)
- La Casa De Papel (Dizi)

Not: Kronolojik sıralamaya göre sıralanmıştır.