16 Kasım 2016 Çarşamba

Kapalı Alan Korkusu | Klostrofobi

Klostrofobi, kapalı alan korkusuna denir. Bu fobiye sahip kişiler genellikle küçük bir boşluk ya da odaya girmekten ve kaçışının olmamasından çok korkarlar. Bu korku; kalabalık asansörler, penceresiz odalar ve hatta dar boğazlı giysiler tarafından tetiklenebilir. Genellikle panik atak ile sonuçlanan anksiyete bozukluğu olarak sınıflandırılır. Klostrofobinin başlangıcı, amigdala boyutunda azalma, klasik şartlandırma veya genetik bir yatkınlık gibi birçok faktöre bağlanmıştır.

Bir çalışma, dünya nüfusunun % 5-7'sinin şiddetli klostrofoban etkilendiğini, ancak bu insanların yalnızca küçük bir yüzdesinin tedavi aldığını gösteriyor.

kapalı alan korkusu nedir

Klostrofobinin iki önemli semptomu olduğu düşünülür: hareket edememe korkusu ve boğulma korkusu. Tipik bir klostrofobi sahibi; küçük odalar, kilitli odalar, arabalar, uçaklar, trenler, tüneller, su altındaki mağaralar, kilerler, asansörler ve mağaralardan en az birinden korkuyor. Klostrofobik ataklar için olası bir başka yer de diş hekimi koltuklarıdır. Özellikle de diş ameliyatı sırasında. Buradaki korku ağrı değil, koltukla sınırlandırılmaktır.

Klostrofobi sahibi insanlar eğer durum aşırılaşmamışsa genellikle derste sınıftan çıkmama gibi bazı toplumsal kurallarla sıkıntı yaşamazlar. Öğretmenin sınıftan çıkmayı kısıtlaması, onu etkilemez çünkü bir tehlike durumunda öğretmen çıkışa izin verecektir. Eğer öğretmen izin verse de çıkamıyorsa, yani çıkmasına izin vermeyecek fiziksel bir engel varsa klostrofobi tetiklenebilir.

1 Eylül 2016 Perşembe

Örümcek Fobisi | Araknofobi

İnsanların fobilerinden en sık görülenlerinden birisi de "araknofobi" adı verilen örümcek korkusudur. Bugün dünya üzerinde yaklaşık 40000 adet örümcek türü bulunmaktadır. Bu türlerden çoğu insan derisini delme yeteneğine sahip değildir, çoğu örümcek türü insanı sadece kendini korumak için ısıracaktır ve yine çoğu örümceğin ısırığı insan derisi üstünde arı sokmasından fazla etki bırakmayacaktır. Tabii bunların yanında azımsanmayacak sayıda insan hayatını tehdit eden ve zehirli olan pek çok örümcek türü bulunuyor ve buna bağlı olan doğal bir korku da insanların içine işlemiş durumda. Eğer kişide bu korku büyümüşse ve örümcek ile alakalı herhangi bir nesne bu korkuyu tetikleyebiliyorsa burada olağan dışı bir şeyler var demektir ve bu durumda kişide örümcek fobisi olabileceğinden bahsedilebilir.

Araknofobinin gelişimi nedenlerine baktığımızda birden çok iddia ortaya atılmıştır. Bunlardan psikiyatri uzmanlarına göre en geçerli olanı insanın hayatını tehdit edebilecek zararlı örümceklere karşı bir savunma reaksiyonu geliştirmesi ve bu reaksiyonun aşırılaşmasının örümcek fobisi olarak kabul edilmesidir. Örümcek fobisinin nedeni kişideki savunma reaksiyonunun büyümesi ve bunun sonucunda insan beynindeki nörokimyasal maddelerdeki değişimdir.

örümcek fobisi nasıl tedavi edilir?


Örümcek korkusunun tedavisinde de diğer çoğu fobideki tedaviler uygulanabilir. Bu korkuda da beyinde bozulan bir denge var, yani burada da antidepresanlar ile kişinin bir nebze rahatlaması, gevşemesinin sağlanmasıyla beraber kişiyi zaman zaman bu korkusuyla yüzleştirilmesi şeklinde yapılabilir.

Batı nüfusunda kadınların yaklaşık %55'i ve erkeklerin yaklaşık %18'i bir örümcek korkusunu deneyimlemiş. Bunun yanında ilginç bir bilgi olarak çoğu araştırmacı bilimsel adı "atracinae" olan Avustralya örümceğinden agresif doğasından dolayı kaçınılması gerektiğini söylese bile bu örümceğin yılda ortalama kaydedilmiş yalnızca 2 insan ısırığı (ölüm değil) var.
Kaynak:
http://www.uzmantv.com/orumcek-fobisinin-nedenleri-nelerdir
http://www.mentalhealthy.co.uk/anxiety/phobias/arachnophobia-quick-facts.html

30 Ağustos 2016 Salı

Stockholm Sendromu Nedir? | Stockholm Sendromunu Konu Alan Filmler

Stockholm sendromu, kişinin kendini rehin alan suçluya aşık olması durumuna denir. Sendroma adını veren Stockholm kentinde, 1973 yılının 23 Ağustos'unda büyük çaplı bir soygun olayı yaşanmıştır. Soyguncular polis tarafından kuşatılınca soygun başarısız olmuştur ve soyguncular 4 kişiyi rehin almışlar ve 131 saat (yaklaşık 6 gün) boyunca direnmişlerdir. Soyguncular, rehinelere kötü muamele uygulamamıştır hatta iyi bile davranmıştır. Rehineler, bilinç altlarında kendilerini soyguncuların tarafında hissetmiştir ve soyguncuların talimatlarını sanki kendileri istiyormuş gibi yerine getirmeye başlamışlar.

Direniş bitip soyguncular yakalanınca da rehineler soyguncuların aleyhine konuşmamıştır, soyguncuları korumaya ve suçlarını örtmeye çalışmıştır. Bundan sonra tarihte yüzlerce olayda bu durum meydana gelince bu durum psikoloji dünyasında Stockholm sendromu olarak anılmaya başlamıştır.

Mazoşizm ile karıştırılmaması gerekir, mazoşizmde kişi kendine zarar veren kişiden değil, zarar verilmesinden hoşlanırken Stockholm sendromunda kişi bir eyleme değil, bizzat kendini rehine alan kişiye aşık olur. Stockholm sendromunun gerekçelerinden biri rehin alan kişi ile rehinenin uzun süreli olaylarda birbirini artık yakından tanımaya başlamasıdır. Rehine, kendini rehin alan kişinin neden bunu yaptığını kavrar.

Bazı insanlar bu sendromun hemen hemen her uzun ilişkide görüldüğünü söylemektedirler. Uzun ilişkilerde kişiler mutlaka bir yerlerde ters düşerler ve tartışmaya başlarlar. Birbirlerine olan aşklarından (veya çıkarlarından) dolayı buna katlanırlar ve geri adım atarak tartışmayı sonlandırırlar. Bu, bir kişinin hem sevilen hem de nefret edilen tarafları varsa arkadaş ortamında da ortaya çıkabilir ancak aşk yaşanmaz, arkadaşlık bağları güçlenir. Bu Stockholm sendromu kapsamına girmemektedir, çünkü Stockholm sendromunun tanımında aşk kelimesi vurgudadır.

Bu sendromu içeren, konu alan veya bu sendroma değinen bazı filmler:
  1. The Collector (1965 yapımı, Korkunç Koleksiyoncu)
  2. Dog Day Afternoon (1975 yapımı, Köpeklerin Günü)
  3. The Getaway (1994 yapımı, Sonsuz Kaçış)
  4. A Life Less Ordinary (1997 yapımı, Olağanüstü Bir Hayat)
  5. The World Is Not Enough (1999 yapımı, Dünya Yetmez)
  6. V for Vendetta (2005 yapımı, V for Vendetta)
  7. In Time (2011 yapımı, Zamana Karşı)
  8. Labor Day (2013 yapımı, Başka Türlü Bir Aşk)
  9. La Casa De Papel (Dizi)
stockholm sendromunu konu alan filmler

Not: Kronolojik sıralamaya göre sıralanmıştır.

12 Ağustos 2016 Cuma

İnsanları Analiz Etmek

İnsanları analiz etmek, onlarla günlük hayatta birlikte yaşamayı, onlarla ticaret yapmayı, onlara bir şeyler aşılamayı ve birçok şeyi daha kolaylaştırır. Halkta insanları sadece psikologların analiz edebildiğine dair bir yanlış inanış vardır. Bu inanış çoktan yıkılmıştır, siz de karşınızdaki kişiyi analiz edip aklını okuyabilirsiniz.

Karşınızdakini analiz etmeniz aslında aklını okumanıza yakındır. Bir kişinin yalan söyleyip söylemediğini önceden yaptığınız bir analiz sayesinde anlayabilirsiniz. Örneğin üstünüze yeşil bir ceket giyin, karşınızdaki kişiye üstünüzdeki ceketin kırmızı olduğunu söylemesini söyleyin. Karşınızdaki kişi "Üstündeki ceket kırmızı." derken mutlaka vücudu yalan söylerken yaptığı şeylerin bir kısmını yapacaktır. Bu analizi birkaç kere üstünden zaman geçtikçe yaparsanız yalan söylediğinde genel olarak yaptığı şeyleri tespit edebilirsiniz. Bundan sonra o kişinin yalan söyleyip söylemediğini anlamanız çok kolaylaşacaktır.


Bir insanla ticaret yaparken karşınızdakini analiz etmek de ticaretinizi kolaylaştırır. Yine bir örnekle devam etmek gerekirse siz bir satış ortağı olun, karşınızdakine çocuk ayakkabısı satmaya çalışın. Çocuğun ayağındaki daha önce aldığı çocuk ayakkabısına bakın ve ondaki özelliklerden karşınızdaki kişinin nasıl bir şey aradığını tespit edin. O kişinin istediği özellikte ayakkabınız varsa bu ayakkabıyı tanıtın. Akıllıca değil mi, çok da zor değil.

Bir kişiye bir bilgi aktarırken de günlük hayatta zorlanabilirsiniz. İnsanlara bazı şeyleri aşılamak zordur. Karşınızdakinin ilgisini çeken bir konuda bilgi aktarımı yapın, bilgiyi aldığına eminseniz hareketlerini inceleyin. Gerçekten sizi dikkatlice dinlerken vücut dili ne diyor? Daha sonrasında bu kişinin sizi dikkatlice dinleyip dinlemediğini anlamanız kolaylaşacaktır.

Bu basit analizleri günlük hayatta yapmak pek zor değildir ancak getirisi çok fazladır. İnsanları etki altına almak, hayattaki en önemli yetenektir. Bu etkiyi kötüye kullanırsanız sonuçlarına katlanırsınız. İnsanları etki altına almak sadece sizin işinize değil, onların işine de yarayabilir. Çocuk ayakkabısı sattığınız örneğe geri dönün, karşınızdaki alıcı sizin sayenizde çocuk ayakkabısını buldu. Başka dükkanlarda gezip yine de bulamama ihtimali de vardı. Eğer siz bu analizi yapmasaydınız belki de o kişi sizi dikkate bile almayacaktı ve dükkandan çıkacaktı.

Clickbait Ne Demek? Türkiye'deki Clickbait Klişeleri

Clickbait, internetteki bir ögenin yanıltıcı bir şekilde tanıtılmasıdır. Örneğin Youtube'daki bir videonun görselinde videonun içeriğiyle alakalı bir şey yoksa, o görsel sadece kişiyi yanıltmak için konulmuşsa bu bir clickbait'tir.

Clickbait, genelde video ve site sahiplerinin para kazanmak için uyguladığı bir yöntemdir. Sitelerindeki yazıyı, yazıyla alakasız dikkat çekici bir isimle adlandırırlar ve kişiler sitelerine daha çok tıklar. Bu da onların kazancını arttırır. Türkçe'ye "tıklama tuzağı" olarak çevrilebilir.

clickbait nedir

Clickbait'in uygulandığı siteler genelde magazin haber siteleridir. Bu magazin haber siteleri ziyaretçilerin çoğu tarafından sevilmez, kişi bu şekilde bir tuzağa düştükten sonra genellikle o sitenin bağlantısını unutmaz ve o sitede paylaşılan şeyleri görmezden gelir. Ziyaretçiler, bu yöntemle karşılaştıklarında sitenin samimiyetsizliğine inanır. Bu da clickbait'in site sahibi için dezavantajıdır. Avantajı ise kişinin o yazıya bir kere de olsa inanıp tıklamasıdır. Ziyaretçi devamlı siteye girmese bile bir kerelik parayı kazandırmıştır artık. Bazı sektörlerde clickbait site sahibine kazandırsa da bazı sektörlerde zarar ettirecektir.

21 Şubat 2016 Pazar

5 Adımda Stalker Olmak | Stalking Nedir?

Başarılı bir stalker olmak istiyorsanız ve stalker nasıl olunur merak ediyorsanız bu yazıyı üşenmeden sonuna kadar okuyun. Stalking, yani stalk yapmak, karşılıklı tanıştığınız birinin veya tanımadığınız ve tanımak istediğiniz birinin tüm sosyal medya hesaplarını takip edip sonra da ne yaptığını detaylı incelemektir.




1- Yazarak Çalışın

Evet, KPSS'ye hazırlanır gibi. Sadece yazacaksınız, bir A4 kağıdına tüm sosyal medya hesaplarını yazacaksınız ve stalkladığınız kişi hangi sosyal medya sitelerini aktif olarak kullanıyorsa onları daire içine alacaksınız.

Yani sizin daha önce kullanmadığınız ancak o kişinin çok kullandığı bir ortam da gerekebilir. Siz bir kağıda mümkün tüm sosyal medya sitelerini yazın.

2- Telefonu Fazla Kullanmayın

Her stalkçının sonu, yanlışlıkla fotoğrafı beğenmesinden geçer. Akıllı telefon kültürü de yanlışlıkla elinizin bir yere çarpmasını mümkün kılıyor. Instagram ayarlarına girin, resme çift tıklayarak beğenme özelliğini kapatın. Ancak bunu kapatınca tüm olayın sonlanacağını düşünmeyin, zira oradaki küçük beğen tuşuna da eliniz kayabilir. Yanlışlıkla bir fotoğrafı beğenmek, hayatınız boyunca utanç kaynağınız olmasın.

Platonik sevdiğinizin kuzeninin askerlik arkadaşının tatil fotoğrafını beğenmemek için fazla kullanmayın.

3- Sahte Hesap Açın

Bunu zaten çoğunuz yapmışsınızdır, çünkü birçoğunuz eski sevgilisi tarafından engellendiniz, ancak bu maddeyi vermemdeki maksat bu değil. LinkedIn adlı sosyal medya sitesini biliyorsunuzdur. Bu site profilinize kimin girdiğini bildirim şeklinde veriyor.

Sadece bu site değil, bazı sosyal medya uygulamaları da bu özelliği sağlıyor olabilir. Twitter'da "Profilime Kim Baktı?" tarzı uygulamalar çalışmıyor, çoğu sahte ancak gerçeğinin ortaya çıkması stalk tarihinin sonu olur.

4- Tüm Sosyal Medya Hesaplarına Göz Atın

1. maddede tüm sosyal medya hesaplarını yazın dedim.
İşte size aşağıda en çok kullanılan ancak birçoğunu bilmediğimiz sosyal medya siteleri ve linkleri;

Dribbble
Facebook(!)
Tumblr(!)
Pinterest
Youtube(!)
Vimeo
Twitter(!)
Gravatar
Google+(!)
Panoramio
Chime
FriendFeed
Flickr(!)
LinkedIn
GrooveShark
SoundCloud
good.is
Zotero
IntenseDebate
NewsVine
SlideShare
Reddit(!)
digg
BlogLovin
Foursquare(!)

5- Yanlışlıkla Beğenirseniz

Aslında size yardım etmem, çünkü yukarıda sahte hesap kullanmanızı söyledim. Eğer uymadıysanız kendiniz bilirsiniz, ancak etik kurallara uygun olarak yardım etmem gerekiyor. 3 yıllık bir tweeti beğendiyseniz ve eski sevgiliniz ise bir şey yapamam. Eski sevgiliniz değil de tanışmak istediğiniz biriyse üste doğru bir iki gönderisini daha beğenin. Aynı etiketle atılmış gönderiler varsa onları da beğenin.

24 Ocak 2016 Pazar

Beyni Geliştirmek İçin 11 Yöntem

Kullanılan organların daha çok geliştiği, daha az kullananların da daha az geliştiği hatta yok olduğu bilimsel bir teoridir. Sağlakların sol ellerini kullanma özelliklerinin zayıf olması, aynı şekilde solaklarında sağ el ve ayaklarını kullanma özelliğinin de daha kısıtlı olması bu teoriye kanıt olarak gösterilmektedir.

İnsan beyni her ne kadar karmaşık gözüken bir sisteme sahip gözükse de kuralı basittir. Geliştirilebilir ve körelebilir. Körelmesi kolaydır. Sürekli hazıra yönelmek ve bir konu hakkında  çözüm üretmek için çaba göstermemek  pratik zekayı bir süre sonra zayıflatacaktır. Fakat geliştirilmesi için farklı yollar, farklı çözümler bulunmaktadır. Biz bu yollardan uzmanların önerdiği 11 tanesini sizler için derledik.

1- Akıllı ilaçlar: 
”Modafinil” gibi ilaçlar, beyni 90 saat boyunca uyanık tutuyor. Beynin bir bölgesinden diğerine veri akışını sağlayan kimyasalları artırıyor.
(NOT: İlacın yan etkileri var, doktorunuza danışmadan bir adım atmayın!)

2- Yiyecekler: 
Protein açısından zengin besinler yarar sağlıyor. Düzenli kahvaltı yapmak da zihinsel performansı artırıyor; gazlı içecekler tam tersi etki yapıyor.

3- Müzik: 
Özellikle Mozart dinlemenin matematiksel zekâyı artırdığı ve müzik derslerinin, çocukların IQ'sunu yükselttiği belirlendi. Ancak pop müziğin böyle bir etkisi görülmedi.

4- Biyonik beyin: 
Elektrotlarla beyne az miktarda elektrik akımı vermenin, beynin gücünü artırdığı belirtiliyor.
(NOT: Pek denenecek bir yöntem değil.)

5- Zihinsel egzersizler: 
Zor matematik soruları zekâyı keskinleştiriyor. 5 hafta boyunca zihinsel egzersiz yaptırılan çocukların IQ”su 8 puan yükseldi.

6- Hafıza oyunları:
İskambil destesindeki her kartı bir karakterle özdeşleştirip tüm karakterlerin yer aldığı bir hikâye yaratarak, 52 kartı sırasıyla hatırlayabilirsiniz.

7- Uyku: 
21 saat boyunca uyumamak, beyin üzerinde sarhoşluk gibi bir etki yaratır. 2 saatlik çalışmadan sonra iyi bir gece uykusu uyumak, öğrenmeyi kolaylaştırır.

8- Yürüyüş: 
Haftada 3 kez yarımşar saat yürüyüş yapmak; öğrenme, konsantrasyon ve mantık gücünü yüzde 15 artırır.

9- Hobiler: 
Örgü ören, bulmaca çözen yaşlıların Alzheimer gibi hastalıklara yakalanma riskinin daha az olduğu tespit edildi.

10- Konsantrasyon: 
Bu da beyin için önemli bir egzersiz! Bir iş üzerindeyken, kısa süreli bir dikkat dağılması sonrasında yeniden konsantrasyon sağlamak yaklaşık 15 dakika sürer.

11- Nörolojik tarama: 
Beyin içindeki hareketliliği gösteren tarayıcılar, beynin aktivitelerini kontrol etmekte de kullanılabilir.

Kaynak: http://www.kigem.com/beyni-gelistiren-11-yontem.html